onwin onwin giriş
cialis satış
cialis satış

Bireysel Başvuru Usulüyle İlgili Anayasa Mahkemesi İçtüzük Değişiklikleri

B

Bireysel Başvuru Usulüyle İlgili Anayasa Mahkemesi İçtüzük Değişiklikleri

Doç. Dr. H. Burak Gemalmaz

5 Mart 2014 tarih ve 28932 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan bir içtüzük değişikliğiyle, Anayasa Mahkemesinin (AYM) işleyişini düzenleyen İçtüzük’te çok sayıda değişiklik yapıldı.[1] Bu değişiklerin büyük çoğunluğu, başkanın, genel kurulun, bölümlerin ve komisyonların görevi yetki ve çalışma usullerine ilişkin olmakla AYM’nin genel iç işleyişine yönelik. Yine iç işleyiş kapsamındaki bir diğer düzenlemede de, AYM üyelerine AYM’nin görev alanında çalışan uluslararası kuruluşlara Başkanın izniyle katılma imkanı getirilmiş. Bütün bu değişikleri gösteren ve İÜHF Araş. Gör. Ali Saçar tarafından hazırlanan karşılaştırmalı tablo yazının sonunda yer almaktadır.

Ancak AYM İçtüzüğündeki değişikliler arasında asıl üzerinde durulması gerekenler, bireysel başvuru usulüne ilişkin olanlar. Bu tip değişiklikler dört tane: 1) Ön İncelemedeki eksikliklerde verilen sürenin niteliğinin netleştirilmesine yönelik değişiklik 2) AYM tarafından üçüncü kişi ve kurumlardan elde edilen bilgi ve belgelerin başvurucu ve Adalet Bakanlığına sunulmasına ilişkin değişiklik 3) Adalet Bakanlığından alınan “savunmaların” rejimine ilişkin değişiklik ve 4) kanun yollarının ne zaman tüketilmiş sayılacağı ve başvuru süresinin başlangıç anının belirlenmesinde yapılan değişiklik.

Aşağıda bireysel başvuru usulüne ilişkin olarak İçtüzükte yapılan bu değişiklikler hakkında kısa bir değerlendirme bulunmaktadır.

1) Ön İncelemede fark edilen eksikliklerin giderilmesi için verilen sürenin niteliğinin netleştirilmesine yönelik değişiklikte başvuruculara verilen 15 günlük sürenin “kesin süre” niteliğinde olduğu vurgulanmış. Bu değişiklikte, muhtemelen, başvurucuların sürenin uzatılmasını talep etmeleri veya birden fazla ek ileti göndermeleri etkili. Değişiklikle, bu sürenin uzatılamayacağı hem başvurucular hem de başvuruyu gören komisyonlar bakımından netleşmiş oldu. İçtüzüğün 66/3 fıkrası hükmünde zaten sürelerin kesinliği belirtilmişti. Böylelikle İçtüzük madde 66 düzenlemesi yeknesak hale geldi. Eksiklik, verilen kesin sürelerde giderilmediğinde, başvuru idari ret kararıyla kabuledilemez ilan edilecektir (genellikle 1 sayfalık ret yazısı şeklinde). Bu idari ret kararına mazeret hukuku (eski hale iade) çerçevesinde yedi gün içinde itiraz edilebilir. Bu itiraz üzerine Komisyonların vereceği kararlar kesin niteliktedir.

2) Bireysel başvuruların incelenmesi usulündeki diğer değişiklik AYM’nin yasama, yürütme, yargı organları, kamu idareleri, kamu görevlileri, bankalar ile diğer gerçek ve tüzel kişilerden görülmekte olan başvuruyla ilgili bilgi ve belge toplama yetkisine ilişkindir. AYM’nin üçüncü kişi ve kuruluşlardan bilgi ve belge toplama yetkisinin, insan hakları yargılaması yapan bir makam için kadar önemli olduğunu söylemeye gerek yok.

İçtüzük düzenlemesinin eski halinde, AYM’nin edindiği bilgi ve belgeleri, bunlar hakkındaki görüşlerini almak için başta başvurucu ve Adalet Bakanlığına tebliğ edeceği düzenlemesi yer almaktaydı. Yeni düzenlemede AYM’nin bu bilgi ve belgeleri başvurucu ve Adalet Bakanlığına gönderme yükümlülüğü ortadan kalkmış, takdiri kendisine ait olacak şekilde “yargılamanın gerektirmesi” koşuluna bağlanmıştır.

Bu değişiklik, davanın esasıyla alakasız veya gereksiz bilgi ve belgeler için başvurucu ve Adalet Bakanlığının cevap sürelerini ortadan kaldırma amacına yönelikse, ya da o boyutuyla, ilk bakışta yerinde olarak nitelendirilebilir. Bilgi ve belgelerin başvurucu ve Adalet Bakanlığının gönderilmesi halinde tebligat süreleriyle birlikte yaklaşık 2 aylık bir gecikme önlenmiş olacaktır.

Ancak kanımızca değişiklik, başvurucular aleyhine kullanılmaya müsaittir. Özellikle siyasi boyutu davalarda rol oynayabilecek bilgi ve belgeler ile çeşitli kamu görevlilerinin ihmal veya suistimallerini gösteren bilgi ve belgelerin, sırf yargılama gerektirmiyor gerekçesiyle başvuruculardan gizlenmesi söz konusu olabilir. AİHM’in Türkiye pratiğinden bilinmektedir ki başvurucular çoğu halde şikayetlerini temellendirecek bilgi ve belgelere ulaşamamaktadır. Ayrıca kamu görevlilerinin ihmal veya suistimalleri İdare ve hatta Yargı tarafından görmezden gelinebilmektedir. Bu açıdan bakıldığında, söz konusu değişiklik riskli bir değişikliktir. Maksimum 2 aylık süre kazancı, bu riskin tercih edilmesini meşrulaştırmaz. AYM zaten edinilen bilgi ve belgeler ile bunlara yönelik başvurucu ve Bakanlık görüşlerini kararında kullanmak, bunlar hakkında hukuki değerlendirme yapmak zorunda değildir. Söz konusu bilgi ve belgelerin davaya etkisini nihai olarak değerlendirecek makam bizatihi AYM olduğuna göre gereksiz olduğu düşünülen bilgi ve belgelerin toplanıp başvurucu ve Adalet Bakanlığına gönderilmesi maksimum 2 aylık zaman kaybı dışında bir problem yaratmayacaktır.

Üstelik, AYM bir belge ve bilgiyi yargılama bakımından gereksiz görebilir ama aynı bilgi ve belge, belki AYM’nin kararından tatmin olmayacak bir başvurucunun kullanabileceği Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) gibi ulusalüstü insan hakları organı tarafından alakalı görülebilir. AYM edindiği belge ve bilgileri özellikle başvurucuya iletmediğinde, başvurucular bu bilgi ve belgeleri AİHM’e sunma imkanından yoksun kalacaklar, oraya yapacakları başvuruyu yeni bilgi ve belgeler ışığında yeniden kurgulama fırsatına sahip olmayacaklardır. Gerçi AİHM de aleyhine başvuru yapılan Devletten bilgi ve belge isteyebilir ama bu hem 2 aydan çok daha fazla zaman kaybına yol açacaktır hem de Türkiye’nin bu konudaki içtihat konusu olmuş performansı karşısında başarı vaat ettiği söylenemez.

Buna ek olarak, AYM’nin başvurucunun bilgi ve belge toplama talebini reddetmesi veya kabul etse bile gelen bilgi ve belgeleri yargılamayla alakasız görmesi hallerinde bu durumu karara geçirmemesi AİHM nezdinde ayrı bir ihlal kalemi olabilir. Bilindiği üzere, adil yargılanma hakkına saygılı bir yargılama, başvurucunun davanın esasına ilişkin hukuki argümanlarının, yargılamayı yürüten makamlar tarafından olumlu veya olumsuz ama yetkin bir şekilde cevaplandırılmasını gerektirmektedir. Üstelik yargılama makamlarının bu yükümlülüğü, sadece adil yargılanma hakkı özelinde değil, ama ayrıca esasa dair birçok hakkın usuli boyutu (örneğin mülkiyet hakkı gibi) olarak da kendine yer bulabilmektedir. Dolayısıyla, başvurucunun bilgi/belge edinilmesi talebinin ret edildiği veya kabul edilse bile edinilen bilgi/belgelerin alakasız görülüp kararda belirtilmediği hallerde, AYM’nin bu yükümlüğünü yerine getirip getirmediği hususlarında soru işareti doğacaktır. Bu soru işareti hakkında nihai kararı AİHM’in vereceği düşünüldüğünde başvuruculardan bilgi/belgelerin esirgenmesinin ne kadar sakıncalı bir düzenleme olduğu ortaya çıkmaktadır.

Kaldı ki, AYM’nin bugüne dek bilgi ve belge edinme yetkisini etkili şekilde kullandığına ilişkin bir örnek bulunmamaktadır. Tersine, bir davada başvurucunun kendisine yönelttiği bilgi ve belge edinme talebini tamamen sessiz bırakmış, ne başvurucunun bu yönde bir talebi olduğunu ne de kendisinin bu talep hakkında ne gibi bir işlem yaptığını/karar verdiğini kararına geçirmiştir (Vurucuoğlu Başvurusu, No. 2013/539, 16.05.2013). Oysa anılan Vurucuoğlu davasında başvurucu, bütün çabalarına ve hukuki girişimlerine rağmen kamu makamlarından edinemediği ve kendi düşüncesine göre başvurusunun esasına etkileyeceğine inandığı bilgi/belgeler için AYM’den talepte bulunmuştu. Tekrar hatırlatalım ki sorun AYM’nin bu talebi reddetmesi değil, bu talebi kararına geçirmemesi ve talep hakkında ne gibi bir işlem yaptığını belirtmemesidir.

Hal eski İçtüzük düzenlemesi evresinde bile böyleyken, yeni İçtüzük düzenlemesinin yukarıda dile getirilen diğer eleştirilerle birlikte yerinde olduğu söylenemez.

3) Adalet Bakanlığından alınan “savunmaların” rejimine ilişkin değişiklikte (İçtüzük Md. 71/2) ilk göze çarpan husus Adalet Bakanlığının başvuruya ilişkin görüşünü sunmasının eski düzenlemede “verir” fiiliyle karşılanırken yeni düzenlemede “bildirir” fiiliyle karşılanması.

Fıkra düzenlemesinde göze çarpan ikinci değişiklik, Adalet Bakanlığının hazırlayacağı görüşlerin “bildiriminde” ek süre talebiyle ilgili. Fıkranın eski halinde Bakanlığa talebi halinde AYM’ce otuz günlük bir ek süre verilebileceği düzenlenmişken yeni metinde “otuz güne kadar” ibaresi kullanılarak daha kısa süre verilebilme imkanı tanınmış. Bu düzenlemenin başvuruların hızlı görülmesinde faydalı olabileceği aşikar. Belli ki AYM, hukuki özü belirgin başvurularda Bakanlığın görüşünün kayda değer bir değişiklik yaratmayacağı kanaatinde olduğundan daha kısa süre verme imkanına sahip olmak istemiş.

Nitekim bu yeni düzenlemeyi tamamlayan değişiklik de fıkraya eklenmiş durumda. AYM, içtihadın belirginleştiği veya ivedilikle karar verilmesi gereken durumlarda Bakanlık görüşünü beklemeden başvurunun kabuledilebilirlik ve esası hakkında karar verebilir. Aciliyeti olan başvuruların da bu kapsama alınması, Bakanlıktan kaynaklanabilecek olası gecikmeleri engelleyecek nitelikte.

4) İçtüzükteki en önemli değişiklik, kanun yollarının ne zaman tüketilmiş sayılacağı ve başvuru süresinin başlangıç anının belirlenmesine ilişkin. Başvurucuların haklarını en ciddi şekilde etkileyecek değişiklik bu maddede yapılmış.

Bu değişikliği, 30/03/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun (AYM Kanunu) ile birlikte takip etmek daha aydınlatıcı olabilir.

AYM Kanunu Md. 47 (5)

Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir. (…)

AYM İçtüzüğü Md. 64 (Eski)

(1) Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği ve buna ilişkin kararın kesinleştiği tarihten, başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir.

AYM İçtüzüğü Md. 64 (Yeni)

(1) Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği tarihten, başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir.

İçtüzüğün eski metniyle birlikte okunduğunda, AYM Kuruluş Kanunu md. 47 (5)’te yer alan hükme göre bireysel başvuru süresinin başlangıcı olarak, kanun yolunda elde edilen kararın “kesinleşmesi” anı dikkate alınmalıdır (Fikret Güney Başvurusu, No. 2013/1936, 18/09/2013, para.18). Ancak uygulamada çoğu halde AYM kararın ilgili usul hukukunda (HMK, İYUK veya CMK gibi) öngörüldüğü şekilde kesinleşmesi anını değil, nihai kararın başvurucuya/vekiline tebliğ anını sürenin başlangıcı olarak baz almaktadır. Bu karışıklık özellikle HMK’nın uygulandığı davalardan kaynaklanan ve karar düzeltme veya temyiz yoluna gidilmeyen başvurularda karşımıza çıkmaktadır (örneğin bkz. Fikret Güney Başvurusu, No. 2013/1936, 18/09/2013, para.23; Deniz Baykal Başvurusu, No. 2013/7521, 04/12/2013, para.34 vd). AYM bu tip durumlarda kesinleşme koşulunu başvuru yollarının tüketilmesi anlamında değerlendirmektedir (Fikret Güney Başvurusu, No. 2013/1936, 18/09/2013, para.24).

İdari yargıdan gelen ve yine karar düzeltme yoluna gidilmeyen bir başvuruda da AYM benzer bir yaklaşımı sürdürmüştür. Bu olayda, Danıştay’ın onama kararı 08/01/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş, başvurucu karar düzeltme yoluna gitmediğinden karar 13/02/2013 tarihinde kesinleşmiş ve kesinleşme şerhi elden vekile tebliğ edilmiştir. Başvurucu/vekili 30 günlük başvuru süresini kesinleşme tarihine göre dikkate alarak 21/02/2013 tarihinde AYM’ye başvurmuştur; ancak AYM başvurucunun/vekilinin süreyi kaçırdığına hükmetmiştir. AYM’ye göre bu durumda süre Danıştay’ın onama kararının tebliğ tarihi olan 08/01/2013’ten itibaren başlamaktadır (Kurban Başvurusu, No. 2013/1582, 07/11/2013, para.24).

Diğer yandan kararın verildiği tarihte kesinleşen başvurularda sürenin başlangıcının karar tarihi olarak belirlendiğini görüyoruz. Bu tip durumlarda kararın tebliğinin farklı bir tarihe denk gelmesi, kanımızca hatalı olarak, AYM’ye göre bir farklılık yaratmamaktadır (Taşlıyurt Başvurusu, No: 2012/947, 12/02/2013, para.19[2]; Çetin Başvurusu, No. 2012/883, 05/03/2013, para.17[3]). Anılan son iki kararda AYM’nin zaman bakımından yetki meselesi kapsamında bu değerlendirmeyi yaptığı anlaşılıyor.

AYM’nin ilke bazında yerinde ama kanımca somut davalara uygulaması bakımından hatalı yaklaşımı sebebiyle çok sayıda idari ret kararı verilmektedir. Bu sebeple çok sayıda başvurucu/vekili AYM’nin bu yaklaşımına itiraz etmektedir. AYM’nin önünde bu meseleye ilişkin derdest dosyalar halen bulunmaktadır. İşte İçtüzük Madde 64’te yapılan değişiklikle AYM Kanunu düzenlemesi ile İçtüzük hükmü özdeş hale getirilmiş ve yukarıda ayrıntılı olarak gösterilen hukuki sorun nihai olarak çözümlenmiştir. Belli ki AYM ortaya çıkan belirsizliğin ve hukuki karışıklığın farkındadır ve buna nihai bir çözüm getirmek istemiştir. En azından artık sürenin başlangıcına ilişkin mevzuattaki (Kanun – eski İçtüzük md. 64 (1) farkı) düzenleme farklılığından kaynaklanan tereddütler azalacaktır. Bilindiği üzere başvuru süresi, aleyhteki veya tatmin edici olmayan nihai kararın öğrenilmesiyle başlar. Bu değişiklik karşısında, kesinleşme anının dikkate alınmayacağı, somut olayın koşullarına göre değişkenlik göstermekle birlikte ağırlıklı olarak tebliğ anının en önemli belirleyici olduğu söylenebilir. Zaten uygulamada AYM tebellüğ zarfını özellikle başvurucudan talep etmektedir. Tebliğ zorunluluğu olmayan kararlar bakımından ise tefhim ya da diğer biçimde öğrenilme (mesela kalemden öğrenme gibi) anı, sürenin başlangıcı için esas alınacaktır. AYM Kanunu ve İçtüzük eşgüdümlü hale getirilmiş dahi olsa hem sürenin başlangıcına ilişkin genel hukuki sorunlar hem  UYAP sisteminin varlığından kaynaklanabilecek sorunlar halen mevcuttur.

Bu noktada akla gelen bir soru, halen AYM tarafından incelenmekte olan ve eski düzenlemeler çerçevesinde yukarıda dile getirilen eleştirilere dayanarak AYM’nin yaklaşımını en azından somut olay bazında değiştirmesini isteyen başvurulara yeni İçtüzük düzenlemesinin uygulanıp uygulanmayacağıdır. Eski İçtüzük düzenlemesine göre hareket eden veya en azından eski İçtüzük hükümlerinin desteklediği başvurulara yeni İçtüzük md. 64 (1) uygulanırsa bunlar reddedilmek durumdadır. Diğer yandan söz konusu değişikliği yapmakla AYM eski sistemde bir problem olduğunu kabul etmiş olduğuna göre, eski İçtüzük düzenlemesinin ve bunun AYM’ce uygulanmasının mağdurlarına yeni düzenlemenin uygulanması haksız sonuçlar doğuracaktır. Adil ve insan haklarına saygılı bir çözüm için AYM’nin bağdaştırıcı veya en azından o tip başvurular bakımından geçici (onlarla sınırlı) bir çözüm üretmesi gerekmektedir.

ANAYASA MAHKEMESİ İÇTÜZÜĞÜNDEKİ DEĞİŞİKLİKLERİN KARŞILAŞTIRMALI TABLOSU

(Araş. Gör. Ali Saçar Tarafından Hazırlanmıştır)

R.G. 5.3.2014 (28932) Yayınlanan Değişiklik Sonrası

Değişen veya eklenen kısımlar bold olarak vurgulanmıştır.

Değiştirilen Madde/Fıkra (Bent)

Eski Metin

Değişik Metin

10/1 (ı): Başkanın Görev ve Yetkileri

Bölümlerin kararları arasında içtihat uyumsuzluğunun oluştuğu ya da oluşacağı kanaatine varıldığı hâllerde, Genel Kurulu bu konuyu görüşmek üzere toplantıya çağırmak. Bölümlerin kararları arasında içtihat uyumsuzluğunun oluştuğu ya da oluşacağı kanaatine varıldığı veya Bölümlerce Genel Kurul tarafından karar alınmasının gerekli görüldüğü hâllerde Genel Kurulu toplantıya çağırmak.

12/1 (e): Üyelerin yükümlülükleri

Görevleri dışında resmî veya özel hiçbir görev alamazlar; davet olundukları ulusal veya uluslararası kongre, konferans ve benzeri bilimsel toplantılara Başkanın izniyle katılabilirler. Görevleri dışında resmî veya özel hiçbir görev alamazlar; davet olundukları ulusal veya uluslararası kongre, konferans ve benzeri bilimsel toplantılara ve Mahkemenin görev alanına ilişkin konularda çalışmalar yapan uluslararası kuruluşlara Başkanın izniyle katılabilirler.

25/1 (d): Genel Kurulun Görev ve Yetkileri

Bireysel başvurulara ilişkin Bölümlerin verdiği kararlar arasındaki içtihat farklılıklarını karara bağlamak. Bireysel başvurulara ilişkin olarak Bölümlerin kararları arasında oluşmuş veya oluşabilecek farklılıkları gidermek; Bölümlerce Genel Kurula sevk edilen konuları karara bağlamak.

28/1 (b): Bölümlerin Görev ve Yetkileri

Komisyonlarca kabul edilebilirliği karara bağlanamamış başvuruların gerekli görüldüğü takdirde kabul edilebilirlik ve esas incelemesini birlikte yapmak. Komisyonlarca kabul edilebilirliği karara bağlanamamış başvuruların Bölüm Başkanınca gerekli görüldüğü takdirde kabul edilebilirlik ve esas incelemesini birlikte yapmak.

28/3: Bölümlerin Görev ve Yetkileri

Bölümlerden birinin görülmekte olan bir başvuruya ilişkin vereceği karar, Mahkemenin önceden vermiş olduğu bir kararla çelişecekse, ilgili Bölüm başvuruyu karara bağlamadan önce bu hususu Genel Kurul önüne götürebilir. Bölümlerden birinin görülmekte olan bir başvuruya ilişkin olarak vereceği karar, Bölümlerin önceden vermiş olduğu bir kararla çelişecekse ya da konunun niteliği itibarıyla Genel Kurul tarafından karara bağlanması gerekli görülürse ilgili Bölüm dosyadan el çekebilir. Bölüm Başkanı başvuruyu Genel Kurul önüne götürmek üzere Başkana iletir.

33/2: Komisyonların Görevleri ve Çalışma Usulü

Komisyonlar oybirliği ile karar alır. Oybirliği sağlanamadığında konu, oybirliği sağlanamadığı belirtilmek suretiyle Bölüme havale edilir. Komisyonlar oybirliği ile karar alır. Oybirliği sağlanamadığında konu, oybirliği sağlanamadığı belirtilmek suretiyle Bölüme havale edilir. Oy birliği sağlanamayan durumlarda başvurunun Bölüme gönderilmesini isteyen üye bunun gerekçesini yazar.

50/7 (Ek Fıkra): Esas İnceleme Raporlarının Hazırlanması

Başvuruda Kanunun 43 üncü maddesinin (4) numaralı fıkrasında[4] belirtilen nedenlerle bir kuralın iptali istenmesi durumunda, o kurala yönelik esas inceleme yapılmaz.

64/1: Başvuru Süresi ve Mazeret

Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği ve buna ilişkin kararın kesinleştiği tarihten, başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir. Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği tarihten, başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir.

66/1 ve 2: Form ve Eklerinin Ön İncelemesi ve Eksiklikler

Bireysel Başvuru Bürosu gelen başvuruları şeklî eksiklikler bulunup bulunmadığı yönünden inceler. Başvuru formunda veya eklerinde herhangi bir eksiklik tespit edilmesi hâlinde, bunların tamamlattırılması için başvurucuya, varsa avukatına veya kanuni temsilcisine onbeş günü geçmemek üzere bir süre verilir.Eksikliklerin tamamlattırılmasına dair yazıda başvurucuya geçerli bir mazereti olmaksızın verilen sürede eksiklikleri tamamlamadığı takdirde başvurusunun reddine karar verileceği bildirilir. Bireysel Başvuru Bürosu gelen başvuruları şeklî eksiklikler bulunup bulunmadığı yönünden inceler. Başvuru formunda veya eklerinde herhangi bir eksiklik tespit edilmesi hâlinde, bunların tamamlattırılması için başvurucuya, varsa avukatına veya kanuni temsilcisine onbeş günü geçmemek üzere kesin bir süre verilir.Eksikliklerin tamamlattırılmasına dair yazıda başvurucuya geçerli bir mazereti olmaksızın verilen kesin sürede eksiklikleri tamamlamadığı takdirde başvurusunun reddine karar verileceği bildirilir.

70/2: Bilgi, Belge İsteme ve Tebliğ

Yukarıdaki fıkra kapsamında Mahkemeye ulaşan bilgi ve belgeler, onbeş günlük süre içinde görüşlerini sunabilmeleri için başvurucuya, Adalet Bakanlığına ve varsa diğer ilgililere tebliğ edilir. Yukarıdaki fıkra[5] kapsamında Mahkemeye ulaşan bilgi ve belgeler, yargılamanın gerektirmesi halinde onbeş günlük süre içinde görüşlerini sunabilmeleri için başvurucuya, Adalet Bakanlığına ve varsa diğer ilgililere tebliğ edilir.

71/2: Adalet Bakanlığına Bildirim

Adalet Bakanlığı başvuruya ilişkin görüşünü otuz günlük süre içinde verir. Talep hâlinde Mahkemece bu süre otuz gün daha uzatılabilir. Başvurunun Adalet Bakanlığına bildiriminden itibaren belirtilen sürelerde cevap verilmediği takdirde, Mahkeme dosyadaki bilgi ve belgelere göre kararını verir. Adalet Bakanlığı başvuruya ilişkin görüşünü otuz günlük süre içinde bildirir. Talep hâlinde Bölüm Başkanınca bu süre otuz güne kadar uzatılabilir. Başvurunun Adalet Bakanlığına bildiriminden itibaren belirtilen sürelerde cevap verilmediği takdirde, Mahkeme dosyadaki bilgi ve belgelere göre kararını verir. Mahkeme, içtihadın oluştuğu alanlarda veya ivedilikle karar verilmesi gereken durumlarda Bakanlık cevabını beklemeden başvurunun kabul edilebilirlik ve esası hakkında karar verebilir.

 


[2] AYM’nin daha çok bir obiter niteliğindeki orijinal ifadesi şöyledir: “1602 sayılı Kanun’un 63. maddesi uyarınca, Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin daireleri veya Daireler Kurulu kararları verildikleri tarihte kesin olup kesin hükmün bütün sonuçlarını doğurur. Dolayısıyla kararın tebliğinin hükmün kesinleşmesi üzerinde bir etkisi bulunmayıp tebliğ tarafların kararlardan haberdar olmalarını sağlar.”

[3] AYM’nin kararın özüne ilişkin orijinal ifadesi şöyledir: “1086 sayılı Kanun’un 440. maddesinin (III) numaralı fıkrası uyarınca, 2012 yılı için karar düzeltme sınırı olan 10.300 TL’nin altında kalan davalarda Yargıtayca verilen onama veya bozma kararları karar düzeltmeye konu edilemeyeceğinden bu kararlar verildiği tarihte kesinleşmektedir. Dolayısıyla kararın tebliğinin hükmün kesinleşmesi üzerinde bir etkisi bulunmayıp tebliğ, tarafların kararlardan haberdar olmalarını sağlar”.

[4] Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun 43/4 (Dosya Üzerinden İnceleme ve Gerekçeyle Bağlı Olmama):  Başvuru, kanunun, kanun hükmünde kararnamenin veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün sadece belirli madde veya hükümleri aleyhine yapılmış olup da, bu madde veya hükümlerin iptali kanunun, kanun hükmünde kararnamenin veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün diğer bazı hükümlerinin veya tamamının uygulanamaması sonucunu doğuruyorsa, keyfiyeti gerekçesinde belirtmek şartıyla Mahkeme, uygulama kabiliyeti kalmayan kanunun, kanun hükmünde kararnamenin veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün bahis konusu öteki hükümlerinin veya tümünün iptaline karar verebilir.

[5] 70/1: Mahkeme, kendisine verilen görevlerin yerine getirilmesi sırasında yasama, yürütme, yargı organları, kamu idareleri, kamu görevlileri, bankalar ile diğer gerçek ve tüzel kişilerle doğrudan yazışır, bilgi ve belge ister, gerekli gördüğü her türlü belge, kayıt ve işlemi inceler, bilgi almak üzere her derece ve sınıftan kamu görevlileri ile ilgilileri çağırabilir, idare ve diğer tüzel kişilerden temsilci isteyebilir.

Yazar

hbgemalmaz
hbgemalmaz

Çalışmalarını insan hakları hukukunun yanı sıra mülkiyet hakkı/gayrimenkul hukuku ve Anayasa Mahkemesi ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine bireysel başvuru konularında yoğunlaştıran Gemalmaz, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesidir.

hbgemalmaz Tarafından hbgemalmaz

İÇERİK

H. Burak Gemalmaz

hbgemalmaz

hbgemalmaz

Çalışmalarını insan hakları hukukunun yanı sıra mülkiyet hakkı/gayrimenkul hukuku ve Anayasa Mahkemesi ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine bireysel başvuru konularında yoğunlaştıran Gemalmaz, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesidir.

MAİL BÜLTENİ

Bültenimize abone olmak için mail adresinizi giriniz.